HOCA CAMİDE
KONFERANS
Haber Kategorisi | : Köşe Yazıları |
Okunma Sayısı | : 2751 |
Haberin Yazarı | : Yönetici |
Haberin Kaynağı | : Şakir ALBAYRAK |
KONFERANS
Balıkesir’e akraba ziyareti çerçevesinde Altı Eylül
belediyesince düzenlenene Kitap fuarına da katıldım.
Devamında bazı ilçelerde de fuar vardı ama katılmadım.
Mezunu olduğum Necati Eğitim Fakültesi’nde sayın dekanın
tensipleriyle bir konferans gerçekleştirdim.
Doğrusu, konferans, spontane geliştiği için kendime
itimadımdan huzura ilgili metni hazırlamadan çıkıverdim.
İrticalen konuştum. Konuşmamı özetle metne dönüştürerek
kayıtlarda olmasını istediğimden klavyenin başına geçiverdim.
Konuşmamı iki bölümde sundum:
1 – Meslekî hatıralarım
A- “Hoca camide” espirisi
B- Not ortalaması yükseltilmesi
C- “Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler
yapmak için kendinde kuvvet bulacaktı. M.K. Atatürk
2- Merak edilen “Bilim Önderleri “ kitabımın muhtevasından
tanıtım mahiyetinde hikâyecikler sundum.
A – Sibernetik
B-Mikrop
C – Röntgen ışını
1 – Meslekî hatıralarım
A-“Hoca camide” esprisi
“Hayat Bilgisi” adlı bir dizinin yayınlandığı günlerdi.
Derslerimde, sık sık Konuşmak izni istemek için “Hocam!”
diyen öğrencinin sesini duyanlar, koro halinde “Hoca camide
“diyorlardı. Bu hal sıkça tekrarlandığından sağlıklı ders işleme
imkânsızlaşıyordu. Bunu durdurmaya karar verdim. Verdim
ama nasıl olacaktı?
Derslerime sözlüksüz gelmek önemli bir kusur sayıldığından
herkes sözlükle gelirdi. Bunun çaresi sözlüktü.
“Hoca Camide ”nin son tekerrüründen sonra” Bir dakika
çocuklar!” deyip dikkati çektikten sonra” Herkes sözlük
çıkarsın” talimatı verdim. Sözlükler masa üstünde hazır. Sıra
sıra gözüküyor.
Bilindiği üzere derslikler, Pencere kenarı, Duvar kenarı ve orta
grup olmak üzere üç gruptan oluşurdu. Öğretmen, hoca,
muallim kelimelerini gruplara paylaştırdım. Pencere kenarı!
Siz “öğretmen. “ kelimesinin anlamını bulun. Orta tarafa, siz
Hoca’nın anlamını bulun. Duvar kenarı, siz de “muallim
kelimesinin anlamını bulun, hep beraber karşılaştıralım.
Sözlükler açıldı, kelimeler bulundu. Grup sözcüleri açılamalar
yaptılar. Üç kelimenin anlamdaş olduklarını anladılar. Birisi
madem hoca, öğretmen demekmiş de niçin “Hoca camide”
lafı dizilere geçmiş diye sorunca karınca kararınca açıkladım:
Medresede, müderrisler, ders esnasında, ezan okununca
dersin sonunda öğrencileriyle camiye gidip müderrisin
imamlığında cemaatle namaz kılarlarmış. Toplum, buna alıştığı
için hocanın namaz kıldırması kanıksandığından namaz
kıldırana “imam “ yerine “hoca” kelimesi kullanılmaya
başlamış. İmam, hoca olamaz belki ama hoca imam olabilir
diye açıkladım.
Aslında, “Hoca” kelimesi tahfifen ve takbihen kullanılarak
İslâm ile bütünleşmiş olan “hoca” kelimesi üzerinden
yürünerek İslam’la alay edildiğini biliyordum ama şuncacıklara
bunu söylemek neye yarardı.
B- Not ortalaması meselesi.
Bir gün ders bitiminde teneffüs esnasında, iki meslektaşım
yanıma gelerek Lise son sınıfta okuyan x öğrencinin Türk Dili
ve Edebiyatı dersinin ortalamasının bir puan yükseltilmesi
sonucu okul birincisi olacağını söylediler ve yükseltmemi
istediler. Bunun sebebi, o yıl, Üniversitelerin istenilen
fakültesine 1.lik kazanan öğrencilerin sınavsız kayıt imkânı
vardı. Maksat x öğrencinin b irinci olmasını sağlayıp istediği
fakülteye girmesine sebep olmaktı.
Tabiatıyla sordum: İkinciliğe çekeceğimiz öğrenci kim? O da y
isimli öğrenci dediler. Onlara, “X ’in memur çocuğu, Y’nin
köylü çocuğu olması mı bu isteğin sebebi?” sorusunu sordum,
makul bir cevap alamadım. “Kararım kesindir.” Bu
uygulamaya katılmayacağım.” dedim ve katılmadım.
Sonuç: Hakkına tecavüz edilmek istenen “y” halen bir
üniversitede, Çağdaş Türk Lehçeleri Profesörlüğü yapıyor. X
de devlet memurluğu yapıyordu. Muhtemelen emeklidir.
C-“Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak
için kendinde kuvvet bulacaktır. M.K. Atatürk
Öğrenci ödevlerinin konusu ve yaralanacakları kaynakların
adiyle sayfa numarası bile kendilerine verildiğinden ödevleri
okumadan temizlik ve düzenine not verirdim. Nasıl olsa
sayfaya bakıp aynısını yazacaklar derdim. Bir öğrencim,
“Atatürk’ün Eğitim Anlayışı” konulu bir ödevi hazırlamış,
üstelik bilgisayar çıktısı. Bilgisayarın ne işe yaradığını
yetişkinlerin dahi anlamadığı bir zaman. Bu çıktı, dikkatimi
çekti. Ödevi okumama sebep oldu. -“Türk çocuğu, ecdadını
tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet
bulacaktır. M.K. Atatürk
Bu ödevde, aklımda kalan bir vecize daha vardı. “Maarifin
vazifesi, hükümete memur yetiştirmek değildir.” Bu ta o
zaman, apaçık bilinip kabullenilmesine rağmen hâlâ “Okusun
da devlette bir işe girsin.” hükmü geçerliliğini sürdürmektedir.
Çocuk, okusun da adam olsun. Adam olduğuna göre elbet bir
iş bulup çalışır anlayışına hâlen ulaşabilmiş değiliz.
2- “Bilim Önderleri “ kitabımın tanıtımına dair
A – Sibernetik
B-Mikrop
C – Röntgen ışını
A-Sibernetik.
Sibernetik, çağımızın vazgeçilmezi. Bu çağa sibernetik çağı
dense yeridir. Sibernetik (0) sıfır kavramına bağımlı ir konu.
öyleyse bu mesele Harezmî(780-850) ile başlatılmalıdır zira
sıfır kavramını hesap işlemlerine dahil eden Harezmî’dir.
Sonrasında Ahmet Bin Musa’nın da katkısıyla Cezerî (1136-
1206) sibernetik (bilgisayar) in icadına sebep ilk formülü
keşfetti. Avrupalılar, buna itibar etmemekte direndiler ve
İngilizler, Roger Bacon’ı(1214-1292) bu konunun kâşifi ilan
ettiler, Fransızlar, Descartes (1596-1650)ve Pascal’ı(1623-
1662) kâşif ilan ettiler. Almanlar da hepsini bir kenara itip
Leibniz’i(1640-1716) öne sürdüler.
Peki, Türk gazeteci yazarlar, ne yaptılar? Cezerî’nin yolunu
takip ettiği bilindiği halde, Cezerî’yi şu şekilde Leonardo da
Vinci’ye (15 Nisan 1452 - 2 Mayıs 1519) benzetme garabetini
gösterdiler. Cezerî’den söz ettiklerinde “Türklerin Leonardo’su
“ dediler. Ne yaman bir çelişki. Türk çocuğunun bunları bilme
hakkı engellendi ne yazık ki?
B-Mikrop
Mikrop, İbn-i Sina( 980-1037) tarafından keşfedildiği halde
Louis Pasteur’ün (27 Aralık 1822, Dole, Fransa - 28 Eylül
1895)keşfettiği müfredatımıza bağlı kitaplarımızda apaçık
yazılıdrır. Bati âlemi, İbn-i Sina’nın “Tıb Kanunu” isimi kitabını
600 yıl okuttukları halde mikrobu keşfettiğini mi bilmiyorlardı,
yazık. Diğer taraftan İbn-i Sina, grek felsefesini batıya tanıtan
filozotu. Demek ki batılılar, İbn-i Sina’yı bizden daha iyi
tanıyorlar ama işlerine geldiği gibi davranıyorlar.
İşin başka yönleri de var elbet. İbn-i Hatib(1313-1374 isimli bir
hekim, mikrobu ve tesirlerini iyice tanımış ki sağlık tarihinde
ilk defa karantina uygulamasını başlatmış bir hekimdir.
İstanbul’un fethinin manevî Mimarı AK Semseddin(1389-
1459)Mikrop sahasında da âlim biriydi. Kanser tedavisi yaptığı
da bilinenler arasında.
Nedense biz, pastör’e ram edilmişiz. Ermenilerin iğvasıyla,
Fransızların ,”Kızıl Sultan” dediği sultan 2. Abdülhamid Han’ın
Pastör’e, laboratuvar çalışmalarını geliştirmesi için 800 akçe
bağışladığını da kimse bilmez. Buna da yazık, diyelim.
C – Röntgen ışını
1895’te Wilhelm Conrad Röntgen (1845-1923) tarafından x
ışınının kazara keşfedilmesinden hemen sonra tescili
gerçekleşir gerçekleşmez basında yayılmasının arkasından
Esat Feyzi (1874-1901)adlı bir askerî tıb talebesinin konuyu
etraflıca inlemesinin sonucu, Tıbbiye hocalarından izin almak
suretiyle laboratuvarlarda mevcut malzemeyi kullanarak
Röntgen cihazının ilkinin icadının gerçekleşmesi sağlanır. 1897
Türk –Yunan savaşının yaralı gazilerinin bedenlerine saplanmış
metal parçalarıyla kurşunların hâsıl olan kırık kemiklerin bu
cihazla tespit edilip tedavi edildiği biliniyor ama meşhur olan
paye sahibi Esat Feyzi değildir. Esat Feyzi’nin kabri Karaca
Ahmet mezarlığındadır.
Esat Feyzi’nin vefat yılında(1901) Wlhelm Conrad Röngen’e
Fizik dalında Nobel ödülü verilirken Esat Feyzi’yi anan bile
olmaz. Hâlbuki Esat Feyzi’nin çalışmaları, İlk çekim bu röntgen
görüntüleri, 1897’de Servet-i Fünun Dergisi’nde ve 1899’da
Nevsali Afiyet Dergisi’nde yayımlanır. Nevsali Afiyet’i bilmeyiz
ama Servet-i Fünun’u bilmeyen yoktur fakat bu mühim
haberler okullarda konu edilmedi.
Konferans tarihi: 27/10/2022
Şakir Albayrak, Çekmeköy, 06/11/2022,16.53